MEDENİYET OKULLARI AÇILSIN!

Milli Eğitim Bakanlığı’na Çağrı!

Medeniyet Okulları Açılsın!

“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” Kapsamında,
Liselerdeki Zorunlu Derslerin Yanında Seçmeli Din Öğretiminden Daha Fazlasını İsteyen Öğrenci ve Velilerin Bu Taleplerini Karşılamak Amacıyla,

Anadolu İmam Hatip Liselerinin Haricinde Anadolu Medeniyet Liseleri veya Maarif Liseleri Benzeri Bir İsimle Yeni Okullar Açılmalıdır.

Bunun Mümkün Olmaması Halinde Mevcut Anadolu İmam Hatip Liselerinin İsimleri Anadolu Medeniyet Liseleri veya Benzeri Bir İsimle Değiştirilmeli, Aynı Müfredat Geliştirilerek Devam Ettirilmelidir.

Değerli Dostlar,
Eğer bu dilekçeyi okuyor, kendinizle ilgili görüyor, içeriğini benimsiyorsanız, kendi isminizle, kendi görüş – öneri veya isteğiniz olarak https://gorusoneri.meb.gov.tr ve / veya http://www.cimer.gov.tr adresleri üzerinden Milli Eğitim Bakanlığı’na iletebilir, sosyal medya hesaplarınızdan paylaşabilir, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ne ve “Türkiye Yüzyılı” hayalinizin gerçekleşmesine katkıda bulunabilirsiniz. Dilekçenin Word versiyonunu indirmek için tıklayınız –>

Türk Milleti Anayasası’nın değişmez hükmü olan İstiklâl Marşı’nda kendisini “Hakk’a Tapan Millet” olarak tanımlamış, istiklâlini dininin istiklâli ile eşdeğer tutmuştur. Şehadetleri dinin temeli olan ezanlarının yurdunun üstünde inlemesi için savaş vermiştir. Bu savaşı verirken nesillerinin bu ezanı ve imanı anlamayacak inançsız nesiller olmasını amaçlamamıştır. Daha sonradan Anayasa’ya giren laiklik ilkesinin kendi inançlarını ortadan kaldıracak şekilde yorumlanmasını ve uygulanmasını kabullenmemiştir. Nihayetinde İstiklal Marşı’nı laiklik ilkesi ile birlikte anayasanın değiştirilmez hükümleri arasına almış, Anayasa’nın 24 üncü maddesi ile de din ve vicdan hürriyetini teminat altına almıştır. Böylece laiklik ilkesinin İstiklal Marşı’nda korunan değerlere aykırı yorumlanamayacağını, birlikte yorumlanmak zorunda olduğunu ortaya koymuştur. Nitekim Anayasa’nın ikinci maddesinin gerekçesinde de laikliğin tanımı yapılmış, “Hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik ise, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dinî inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına gelir” denilmiştir.

Bu bağlamda, Anayasa’nın 24. Maddesi müzakerelerinin göz önüne alınması önem arzetmektedir. 1982 Anayasası hazırlanırken Milli Güvenlik Konseyi görüşmelerinde din eğitim ve öğretiminin zorunluluğu konusu Lozan Antlaşması ile birlikte değerlendirilmiş ve bütün din mensuplarının hukuku gözetilmiştir [1].

Anayasa’nın 24. Maddesi “Din kültürü ve ahlâk öğretiminin ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer aldığını, bunun dışındaki din eğitim ve öğretiminin de kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlı olarak mümkün olduğunu” düzenlemiştir.

Anayasanın 24. maddesindeki “Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır.” düzenlemesinin “istismar ve suiistimali önlemek amacıyla” yapıldığı madde gerekçesinde belirtilmiştir. Din kültürü öğretimi zorunlu kılınmış, din eğitimi ise zorunlu eğitimin dışında bırakılmıştır. Ayrıca din eğitiminin Devletin gözetim ve denetimi altında olmak kaydıyla farklı kurumlarda verilmesine anayasal imkan sağlanmıştır. Bu düzenleme dini dışlayan değil, esasen laiklik ilkesine uygun olarak her dini koruyan bir gerekçedir.  Anayasa Mahkemesinin laikliğin bireyin ya da toplumun değil devletin bir niteliği olduğunu karara bağlayan, devletin tarafsızlığına, bireylerin din ve inanç özgürlüklerinin korunmasına ve çeşitliliğe vurgu yapıp devlete inanç özgürlüğünün garantörü rolünü yükleyen, din eğitim ve öğretimi dahil dini hizmetlerin devlet eliyle verilmesine imkân tanıyan özgürlükçü yeni laiklik yorumu da (2012/128 sayılı kararı ve istikrar kazanan sonraki kararlar) bu gerekçeyle uyumludur. Böylece ülkemizde uygulanan laikliğin katı laiklik değil, özgürlükçü laikliği esas aldığı, dini dışlamadığı daha da belirginleşmiştir.

Yukarıdaki açıklamaları dikkate alarak belirtelim ki;

Vatandaşların tamamına yakınının İslam dini mensubu olduğu dikkate alındığında din eğitim ve öğretimi açısından “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”nin yetersiz olduğu, mevcut din kültürü ve ahlak öğretiminin bir çok müslüman vatandaşın din eğitim ve öğretimi talebini karşılamadığı açıktır. Yanlış AİHM içtihatlarının yanlış uygulanması nedeniyle zorunlu din kültürü derslerinin muhtevası oldukça zayıflatılmıştır. Seçmeli dersler bu yetersizliği gidermemekte, seçimlik olması ve diğer müfredatın yoğunluğu nedeniyle amaçlanan hedefe ulaşılamamakta, vatandaşların beklentileri karşılanamamaktadır. Seçmeli derslerden daha fazlasının öğretilmesini, din öğretiminin yanında dini eğitim verilmesini isteyen öğrenci ve velilerin talepleri genel liselerde mevzuat ve karar eksikliği, kasten, siyaseten veya planlama zorlukları gibi nedenlerle mümkün olamamaktadır. Bu durum din eğitim ve öğretimi açısından bir hak kaybına neden olmaktadır. Üstelik, toplumda şiddetin yaygınlaşması, suç oranlarının, hak ihlalleri ve  hukuki ihtilafların, ahlaki yozlaşmanın ve boşanma oranlarının artması bu sorunlarla baş etme konusunda dini değerlerden yararlanılmasını önemli bir ihtiyaç haline getirmektedir.

Bu nedenlerle bir çok öğrenci imam hatiplik mesleğini benimsemediği ve  farklı meslek alanlarına yönelmek istediği halde din eğitim ve öğretimi açısından seçeneksizlik dolayısıyla bir meslek okulu olan imam hatip liselerine gitmek zorunda kalmaktadır. Veya çeşitli siyasi, sosyolojik, hukuki, psikolojik nedenlerle bu okullara da gitmemektedir.

Nitekim, geçmişte bir çok öğrenci imam hatip liselerinde okuduğu halde imam hatiplik mesleğini tercih etmemiş, farklı meslek alanlarına yönelmiş, ancak sırf imam hatip liselerinde okuduğu için birçok alanda hak mahrumiyetine ve ayrımcılığa uğramıştır. Toplumsal ve psikolojik baskılarla alaya alınmış, tahkir edilmiştir. Alınan siyasi kararlarla katsayı adaletsizliklerine maruz bırakılmış, ilahiyat fakültelerinden başka okullara gitmelerinin önüne geçilmiştir. İlahiyat fakültelerine kontenjan getirilerek ve daha sonrasında kadrolar açılmayarak mesleğe dahi giremez hale getirilmiştir. İmam hatip lisesi mezunu olduğu tespit edilenlerin başka mesleklere girmeleri veya meslekte ilerlemeleri engellenmiştir. Böylece imam hatip okullarına talebin önüne geçilmiştir. İmam hatip okullarının meslek okulu olması nedeniyle ihtiyaç fazlası öğrenci yetiştirildiği ileri sürülerek bir çok kez imam hatip okullarının sayısının azaltılması yönünde çeşitli çevrelerce kampanyalar düzenlenmiş, bazen uygulamaya dönüşmüştür. Halen medyada bu yönde yazılar çıkmaya devam etmektedir. Konjonktürel değişikliklere bağlı olarak bu baskı ve engellemelerin, ayrımcılıkların ileride tekrar yaşanmayacağının bir garantisi bulunmamaktadır. Ufak bir siyasal değişiklikte aynı durumlarla karşılaşmak ihtimal dahilindedir.

Halbuki, din eğitim ve öğrenimi imam hatiplik mesleğinden bağımsız olarak hangi meslekten olursa olsun her müslüman için dinen kaçınılmaz bir yükümlülük ve müslümanca bir yaşam tarzının gereğidir. İslam dini getirdiği dini değerlere bağlı olarak örnek bir medeniyet oluşturmuştur. Bu değerlere bağlı olarak yetiştirdiği bilim adamları vasıtasıyla Batı Medeniyetinin gelişmesine, bilim, sanat ve felsefede atılımlar yapmasına neden olmuştur. Bugün ülkemizin yeniden yükselişinde de imam hatip liselerinde dini değerlerine bağlı olarak yetişenlerin önemli bir payı olmuştur ve olmaya devam etmektedir.      

Belirtilen nedenlerle;

Öğrenci velileri olarak Anayasa’nın 24. Maddesi 4’üncü fıkrasının son cümlesi olan “Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.” düzenlemesi uyarınca liselerdeki zorunlu derslerin yanında seçmeli din öğretiminden daha fazlasını ve din eğitimini istiyoruz. Bu talebimizi karşılamak amacıyla, Anadolu İmam Hatip Liselerinin haricinde  Anadolu Medeniyet Liseleri veya Maarif Liseleri benzeri bir isimle yeni okullar açılmalıdır. Bu okullarda da İmam Hatip liselerindeki müfredata benzer bir öğretim verilmeli, dinlerini severek yaşayabilecekleri bir ortam ve dini  eğitim imkanı sağlanmalı,  okullardan mezun olanlar diğer zorunlu derslerin yanında temel dini kaynakları orijinal metinlerinden okuyup anlayabilecek düzeyde eğitim almalıdır. Bu durumda meslek liselerine gitmek zorunda olmaksızın yeterli din öğretim ve eğitimini almak isteyenlerin bu haklı talepleri yerine getirilmiş olacak, çok daha fazla öğrenci bu okulları tercih edebilecek, devlet eğitim ve öğretim hakkı ihlalinden kurtulmuş olacaktır. Bu durumda Anadolu imam hatip liseleri de daha kaliteli birer meslek lisesi haline dönüşebilecek, daha yoğun bir mesleki eğitim verebilecektir.

Bu seçeneğin tercih edilmemesi halinde ikinci önerimiz de mevcut Anadolu İmam Hatip Liselerinin isimlerinin Anadolu Medeniyet Liseleri veya benzeri bir isimle değiştirilmesi, aynı müfredatın geliştirilerek devam ettirilmesidir. Bu da vatandaşların meslek kontenjanı, kadro veya katsayı sınırlamaları gibi endişeler yaşamaksızın, engellere tabi tutulmaksızın haklı din eğitim ve öğretimi taleplerinin karşılanmasını sağlayacak, ayrımcılığa uğrama ihtimallerini azaltacak bir seçenektir.

Hiç şüphesiz ki bu gelişme Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin kalitesini arttıracak ve geleceğimizi muasır medeniyet seviyesinin çok üstüne çıkaracak nesillerin yetişmesine önemli katkı sağlayacaktır.

Süleyman Arslan


[1] Milli Güvenlik Konseyi görüşmelerinde Anayasa Komisyonu Başkanı Muzaffer Başkaynak “Din eğitimi, kültürün dışında, özellikle uygulama ile ilgilidir. Uygulama safhasında herkesi serbest tutuyoruz; ama bu konularda bilgi sahibi olmak, İslamiyetin doğuşu, ilkeleri, felsefesi konularında bilgi sahibi olmak için. Tabiî, yalnız Türk vatandaşlarına değil, Türkiye’de bulunan yabancı vatandaşlara da hitap etmektedir. Zaten onlar, zannediyorum bu konularda kendi kültürlerini uygulamaktadırlar” şeklinde açıklamada bulunmuş, Konsey Başkanı da bu açıklamayı “Onlar vakıfları vasıtasıyla bu işi idare ediyorlar” diyerek teyit etmiştir. Konsey Başkanı Kenan Evren devamla “«Devletin gözetimi altında…» Okullarda değil, diğer yerlerde, mesela Kuran kursları açılıyor; Kuran kurslarında hem eğitim var, hem de öğretim var; yani, hem Kuran’ın nasıl okutulacağının öğretimi yaptırılıyor, hem de namazın nasıl kılınacağı, abdestin nasıl alınacağı, cenaze namazının nasıl kılınacağının eğitimi yapılıyor. Bunlar da Devletin gözetimi altındadır. Yalnız «öğretimi» der isek, buradan «eğitimi» çıkarır isek, o takdirde, «Ben eğitim yaptıracağım» diye bir yer açarlar; Devletin gözetimi altında olmayabilir” şeklinde açıklamalarda bulunmuştur. Bu açıklamaya göre de Devletin gözetimi altında olmak kaydıyla din eğitimi veren özel veya kamu kurumlarının kurulabileceği açıktır. Din eğitimi zorunlu tutulmamışsa da devletin gözetim ve denetimi altında yapılabileceği Anayasa’nın 24 üncü maddesiyle düzenlenmiştir.

Anayasa Komisyonu Başkanı “maddenin yazılış biçimine göre din kültürünün genel kültür dersleri meyanında verileceğini, önceki tatbikatlarda bunun verilmesi zorunlu olmasına rağmen, Anayasada yer almadığı için veya emredici hüküm bulunmaması nedeni ile, bu konularda öğrencilerimizin veya Türk vatandaşlarının yeterince bilgi sahibi olamadığını, özellikle herhangi bir yabancı ülkenin bütün özelliklerini bilmiş olmalarına, belki onun ötesinde, yabancı ülkelerin din kültürüne ait bazı bilgi sahibi bulunmuş olmalarına rağmen, İslamiyet veya kendi dinleri hakkında herhangi bir kültür sahibi bulunmadığını, din eğitimi kültürün dışında olduğundan uygulama safhasında herkesi serbest tuttuklarını, ihmal edilmiş bir müesseseyi, bu şekilde Anayasada ihya etmek zorunluluğu duyulduğunu, Lozan Antlaşmasına göre yabancıların kendi din kültürlerini aldıklarını, din kültürü dersinin İslam Dininden olanlara uygulanacağını” açıklamıştır. Konsey Başkanı da bu dersin zorunlu olarak konulmasının sebebini vatandaşların çocuklarını imam – hatip okullarına göndermek zorunda kalmamasını sağlamak ve gizli Kuran kurslarının çıkmasını engellemek  olduğunu şu cümlelerle açıklamıştır: “Bir zamanlar, hatırlarsanız, gidilen her yerde imam – hatip okulu isteniyordu;  Sebebi: Ana – baba, çocuğunun din dersi almasını da istiyor «Nasıl olsa lise seviyesinde; diğer okullarda bu hiç yoktu; o halde imam – hatip okuluna göndereyim» diyor; hem lise diploması alır, hem de din bilgisi alır, diye düşünüyordu. İmam – hatip okulları ve liseleri yanında, Kuran kurslarının mütemadiyen memleket sathında yayılması, bunun arkasından gizli Kuran kurslarının çıkmasının sebepleri bunlardır. Aile yapımız belli, geleneklerimiz göreneklerimiz belli. Aile, çocuğunu böyle bir yere vermeyi tercih ediyordu; ama bilirse ki, oraya gittiği zaman orada da biraz namaz kılmasını öğrenecek, bir dua okumasını öğrenecek ve «arkamdan bir Fatiha okuyabilecek» diye düşünecek; belki o zaman öbür okulu tercih etmeyecek ve bu okullara göndermeyi daha çok tercih edecek”. Başkan yine aynı görüşmelerde “Bir milleti dinsiz yapmak mümkün değil. Bu çocuklar din kültürünü okulda almayacak, ailesi vermeyecek… Nereden verilecek? O zaman, isteyen kişi, mahalle mektebine gönderecek, bir hoca tutacak veya din kurslarına gönderecek, orada öğretecek. Bunu oralarda öğreteceğine, işte burada hiç olmazsa din kültürünü alır, ondan sonra onu ilerletecekse ilerletir; kursa gider, hoca tutar, ne yaparsa yapar; ona da kimse mani değil” ifadelerine de yer vermiştir. Dini azınlıkların bu derslere girmek istememesi veya kendi cemaatleri bunlar için öğretmen verebiliyorsa o ders saatinde onların da gelip onlara ders vereceğini belirtmiştir.  

Konsey Üyesi Orgeneral Nurettin Ersin de “din kültürü ve ahlak öğretiminin zorunlu dersler arasında yer almasının tabiî bir ihtiyaçtan doğduğu için konulduğunu, laikliğe aykırı bir ders eğitimi manasını taşımadığını” ifade etmiştir. “Bunun, ileride gelecek iktidarlar zamanında istismar edilmemesi için, zabıtlara bu şekilde geçmesinde büyük yarar vardır. Çünkü 1961 Anayasasında böyle bir kayıt yoktu, serbest bırakılmıştı; bu serbestlik, din kültürünün verilmesinde hiçbir zaman başarılı olmamış ve birçok kişi din bilgisinden mahrum kalmıştı. Bizim maksadımız, bu din kültür ve öğrenimini bu tarzda vermektir. Yoksa, asla kimseyi dinin bütün gereklerine doğru zorlamak değil; din kültürü almasını sağlamaktır. Çünkü ülkelerde toplumun birleştirici unsuru olarak din mevcut olduğuna göre, bunu herkesin bilmesi kadar çok tabiî bir şey yoktur. Özellikle Türk toplumu büyük bir ekseriyetle İslam Dinine girdiğine göre, o halde bu imkânı kendilerine sağlamak ve bilgilerini başka yerden alacakları yerde, devletin kontrolü altında almalarını sağlamak çok daha uygun olacaktır. Binaenaleyh, burada, «zorunlu» kelimesinin bu tarzda açıklaması, hiçbir zaman laikliğe aykırı değildir ve istismara müsait bir şekilde kullanılmamalıdır” ifadelerini kullanmıştır.

0 Replies to “MEDENİYET OKULLARI AÇILSIN!”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir