“Siz Hakk’a Tapan Milletin Askerlerisiniz!”

Nazlı ve Şanlı Hilâl’den Hakk’a Tapan Millet’in Askerlerine:

Ey Hakk’a tapan milletin kahraman askerleri!

Ben Hilâl, nazlı ve şanlı. Sizlerin göklerde yükselttiği sancak, zaferlerin nişanı.

Benim aşkımla uğrumda can verdiniz. Dökülen kanlarınızdan yükselen ışıklar etrafımda parlayan yıldızlara dönüştü. Beni parlatıp süslediniz.

Her biriniz ayrı bir güneşim, yıldızım oldunuz. Devletiniz en yakın, en parlak yıldızım oldu. Kollarımın arasında şanlı ve kudretli bir tâca dönüştü. Birbirimize güç kattık. Ben İslam’ın ışığını yayarken, o adalet ve düzenin sembolü oldu. İkimizin bağı, sizin kanınızla mühürlendi. Şehitlerinizin kanı bizi bir bayrak yaptı; sancaklaştık, yüreklerde özgürlük ateşi, göklerde zafer nişanı olduk, şafaklarda sönmeden dalgalandık.

Nazım sevgimdendir. Nazlıyım, çünkü siz olmadan göklerin yalnız ışığıyım. Sizin fedakârlıklarınızla yüceldim, şanlı bir sancak oldum. Şan ve asaletim sizin eseriniz.

Uğrumda dökülen kanlarınızı, fedakârlığınızla güneş gibi battığınız o Çanakkale günlerini hiç unutmadım. Adınız, göklerde övgüyle anılıyor. Melekler size imreniyor, peygamberler sizi bağrına basmak için bekliyor.

Çanakkale’de şehit düşüp güneş gibi batışınız, aslında yeniden doğacağınızın müjdesiydi. Aramıza karabulutlar girdiğinde ben de gecenin içinde ışığımı yitirir gibi oldum. Karanlık gecelerde türbedarınız gibi başınızda bekledim, sabahın doğuşunu umarak.

Ve o sabah Anadolu’dan yeniden doğdunuz. Siz yeniden doğdukça ben de rahatladım, huzur buldum.

Nazım sevgimdendir; ama korkum da öyle. Sizi kaybetmekten, karanlıklara gömülmekten, sizin de karanlıklar içinde kalmanızdan endişe ederim.

Karanlık bulutların ardında ışığım kaybolduğunda kaygıya kapıldım. Beni terk ettiğinizi düşündüğümde çehrem çatıldı, şiddetlendim, celâllendim. Sizin için endişelendim. Etrafınızda uluyarak dolaşan canavarların size zarar vermesinden korktum. Siz yeniden doğdukça, yükseldikçe o canavarlar daha da kudurdu. Ama ben sizinle güvendeyim. Sizinle onurluyum, sizinle gururluyum. Her zaman sizi takip ediyor, sizi arıyor ve sizi özlüyorum. Peygamber kucağı gibi sizi kucaklamayı hayal ediyorum.

İstiklâl Marşı’nızda bana seslenişinizi seviyorum. Her törende onunla değerlerinize sahip çıkışınız, bana olan bağlılığınızı teyit edişiniz, benimle nazlaşıp helalleşmeniz güven ve mutluluk veriyor.

En son 30 Ağustos günü yemin töreninde bana seslendiğinizde ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Ama sonrasında yaşananlardan dolayı çok  üzüldüm.

Ne olur, yapmayın! Siz Hakk’a tapan milletin askerlerisiniz. Müslümansınız, Hakk’a tapan Müslüman. Onun için siz Allah’ın ve peygamberi Muhammed Mustafa’nın askerlerisiniz. Siz Mehmetçik’siniz. Ordunuz Peygamber Ocağı’dır; adınız Mehmetçik. Siz O’nun adına sahip çıktınız, O’nun adıyla yüceldiniz.

Dün Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın askerleriydiniz. Onun komutası altında, dilinizde ve gönlünüzde “Allah” nidalarıyla, ezanların özgürce okunması, mabedlerinizin göğsüne namahrem eli değmemesi için cihad ettiniz. Cennet Vatan’ın istiklâli için savaştınız. O’nun uğrunda şehit oldunuz, gazi oldunuz.

Bugün de Başkomutan Recep Tayyip Erdoğan’ın askerlerisiniz. Ancak birinin askeri olmanız diğerinin askeri olmadığınız anlamına gelmez. Dün Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutanlığında yarım kalan zaferleri, bugün Recep Tayyip Erdoğan’ın Başkomutanlığında devam ettirmek durumundasınız. Ve yarın nöbeti devralacak bir başka Başkomutanın emrinde vazifenizi sürdüreceksiniz.

Fakat farkında mısınız? Bir kısmınız bir tarafta “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” diye haykırdığınızda, diğer bir kısmınız da “Allah’ın askerleriyiz!”, “Muhammed Mustafa’nın askerleriyiz!”, “Tayyip Erdoğan’ın askerleriyiz!”, “Muhammed’in ordusuyuz!” gibi haykırışlara yönelebilecektir. Hepsi doğrudur. Hepsini söylemeye hakkınız vardır. Bunlar ayrılık değil, birliğin farklı ifadeleri olmalıdır. Nitekim, hepiniz Hakk’a tapan milletin askerlerisiniz!

Ama dikkat edin ki, bir kısmınız “Mustafa Kemâl’in askerleriyiz, diyebiliyor musunuz?” diye diğer kısmınızı sorguladığınızda onlar da sizi “Allah’ın askerleriyiz, Peygamberin askerleriyiz, mevcut başkomutanın askerleriyiz, diyebiliyor musunuz?” gibi sorularla sorgulamaya başlayabileceklerdir. Bunun tersi de aynı şekilde olabilir. Halbuki siz hep birlikte Hakk’a tapan milletin askerlerisiniz. Ve bunu İstiklâl Marşı’nda hep birlikte ne güzel söylüyorsunuz!

Şehit ve gazi dedeleriniz aralarındaki farklılıklara rağmen düşmana karşı hep birlikte mücadele ettiler, omuz omuza vererek zaferler kazandılar. Siz de öyle olmalısınız!

Ayrılığa düşerseniz, kazanımlarınız heba olur; karanlıklar içinde kalırız.

Ne olur, çekişmeyin, birbirinize düşmeyin! Kardeşçe kol kola, omuz omuza verin. Saflarınızı sıklaştırın; düşmanlara karşı birleşin.

Hudâ kılıcınızı keskin etsin! Olsun kahrınız gazabınız düşmana ziyan, devletiniz ebed müddet!

Hakk’a Tapan Millet’in Askerlerinden Nazlı ve Şanlı Hilâl’e:

HAKK’A TAPAN MİLLETİN ASKERLERİYİZ!

Ezanla uyanır dağlar, taşlar, ovalar,
Şafak söker, güneş doğar ufuklara,
Kahramanlar  seslenir al sancağa:
“Hakk’a tapan milletin askerleriyiz!”

Adımız kahraman, kalbimizde iman,
Her zerremiz vatana adanmış can,
Allah Allah diyerek hücum ederiz,
Hakk’a tapan milletin askerleriyiz!

Şehadetle şahlanır bu topraklar,
Önümüzde duramaz düşmanlar,
Yaa Allah! Bismillah! Allahu ekber!
Hakk’a tapan milletin askerleriyiz!

Hilalin uğrunda batan güneşleriz,
Vatan aşkıyla can veren şehitleriz,
Hakk’a bağlı, sarsılmaz yürekleriz,
Hakk’a tapan milletin askerleriyiz!

Ezan susmaz, bayrak inmez!
Şehitler ölmez, vatan bölünmez!
Zafer bizimdir, Hakk’ın izindeyiz!
Hakk’a tapan milletin askerleriyiz!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir