
23 Nisan’ları 23 Nisan 1920 Ruhu’na Uygun Kutluyor muyuz?
23 Nisan 1920… Bir milletin, esaret zincirlerini kırarak, kendi kaderine sahip çıktığı kutlu Cuma günü.
O gün Ankara’da açılan Meclis, sadece siyasi bir yapı değil; millî bir ruhun, toplu bir dirilişin tezahürüydü.
Ancak bugün sorulması gereken derin bir soru var:
23 Nisan’ları gerçekten o günkü ruhla mı kutluyoruz?
Yoksa bu kutlamalar, içi boşaltılmış, sadece protokol ve gösterilerden ibaret bir rutine mi dönüştü?
***
23 Nisan 1920’nin ruhu; işgale, zillete, dayatmaya karşı imanla, irfanla ve millet iradesiyle verilmiş bir cevaptı.
Bu ruh, yalnızca “egemenlik milletindir” demekle kalmamış, “Hakk’a tapan millet” kimliğini öne çıkararak emperyalizme karşı manevî bir direnç de göstermiştir.
Ancak bugünkü kutlamalara baktığımızda;
23 Nisan’ın yalnızca çocuklara bayram olarak indirgenmesi,
Derin bir tarih ve bilinç aktarımı yerine süslemeler ve eğlencelerle sınırlı kalması,
O günkü meclis ruhunun ve Allah’a dayalı bir millet egemenliğinin gündeme hiç alınmaması,
bu kutlamaların esas ruhla bağını sorgulamamıza sebep oluyor.
Çocuklara armağan edilmiş bir bayram elbette güzeldir. Ama o armağanın içeriği boşaltılmışsa, çocuklara gerçek tarihî bilinç ve şahsiyet kazandırmıyorsa, bu kutlama amacından sapmış demektir.
***
23 Nisanları, yeniden o ilk günkü ruhla yaşamalıyız.
23 Nisan 1920 ruhu, Hakk’a tapan bir milletin bağımsızlık iradesidir.
23 Nisan 1920 ruhu, egemenliği sadece halk değil, Allah’a bağlı millet bilinciyle inşa etme iradesidir.
23 Nisan 1920 ruhu, emperyalizme karşı sadece silahla değil, fikirle, ahlakla, değerle mücadele anlayışıdır.
23 Nisan 1920 ruhu, sadece geçmişe ait değil; geleceğe emanet edilen bir bilinçtir.
Onu yaşatmak, çocuklarımızı eğlendirmekten öte, şuurlandırmakla mümkündür.
Bu nedenle çağrımızdır:
23 Nisan’ları yeniden düşünme zamanı gelmiştir.
Bu günü, hakiki anlamıyla; yani Hakk’a tapan bir milletin irade ve bağımsızlık bilinciyle anmalı ve yaşatmalıyız.
23 Nisan: Hakk’a Tapan Milletimizin Günü.
Kutlu Olsun!
Süleyman bey, Cumhuriyeti kuran 1.meclis İslamı dışlamayın anlayışta iken, 2.meclisten sonrası tam tersi anlayışla Hakkı üstün tutan anlayışla kurgulanmadı. Ama son 25 yıldır mecliste sağduyulu vekillerin fazla olmasına rağmen gereğinin yapılmaması, 2.meclisi kuranlar kadar cesaretli olamamaları, gereken ehil insanlarla çalışmamaları nedeniyle hala çocuklar 23 nisanda, gençler 19 mayısta danslarla, çalgı çengiyle kutlama yapıyorlar. Hala askerin Anayasası ile ülkeyi idare ediliyor. Hala Anayasanın ilk 5 maddesi değişemez diyenlere çok konuşma denemiyor. Hala Allaha, peygambere hakaret edilebiliyor, ama Cumhuriyeti kuranlara hiçbirşey söylenemiyor. Milletin tüm değerleri sorgulanıyor ama Atatürk ilkeleri sorgulanamıyor. Hala yurt dışından üniversitelerimize gelmiş yabancı uyruklu öğrencilere bile Atatürk ilkeleri dersi zorunlu okutuluyor. Bize komik duruma düşüren tüm bunun gibi uygulamanın heryol birikimi düzeltilseydi, daha farklı durumda olabilirdik. Yapılacak çok şey var ama, yürütücü iradenin köklü değişiklik yapma iradesi yok. YÖK başkanını atarken suya sabuna dokunma demeyecek, şu şu hususlarda değişiklik yapacaksın diyecek. Bunu tüm kurum başkanlarına, bakanlara ev ödevi ve başarı göstergeleri olarak sunmalı ki birşeyler değilsin. Ama hep ekonomik göstergele odaklanılırsa, millet de menfaatçi hale gelir ki, geldi. Osmanlı vakıf/ihsan medeniyeti kurdu. Biz ne medeniyeti kurmaya çalışıyoruz, hedef ne ben çok anlamıyoruz. Yapılanlardan zengin olma hedefi var gibi. Kısmen de Türk-İslam birlikteliğini de çaktırmadan yapmaya çalışıyor gibi. Artık çaktırmadan değil, çaktırarak çalışmak lazım. Açık olmazsak, münafıkça davranılırsa, en temiz bürokrat bile sonrasında bozuluyor. Çünkü nasıl davranılırsa öyle inanılmaya başlanıyor. Yaşayarak örnek olunmalıdır.